Kayıtlar

Kojin Karatani'nin İzonomi ve Felsefenin Kökenleri Kitabından Kesitler ve Değerlendirmeler

Kojin Karatani, İzonomi ve Felsefenin Kökenleri kitabını yazarken felsefenin ve demokrasinin Antik Yunan özelinde İyonya’dan geldiğini ortaya koymak ve Dünya Tarihinin Yapısı kitabına bir katkı olarak planlamıştır. Marx’ın üretim araçlarını alarak mübadele tarzlarına revize ediyor ve inceleme yöntemi olarak kullanıyor. Temel argüman olarak demokrasinin ve felsefenin neden İyonya bölgesinde ortaya çıktığını, felsefi düşündeki İyonya etkisini ve bugünkü demokrasi anlayışımız ile neden sorunlarımızı aşamadığımızı ortaya koyarak İyonya’nın izonomisini derinden inceliyor. ‘Atina’yı bırak İyonya’ya bak’ diyen Karatani, demokrasinin temelini izonominin bir yozlaşması olarak tanımladığından bugünün demokrasisine eleştirel bakmamızı sağlıyor. Demokrasi anlayışındaki eşitlik ve özgürlük kavramlarının çatışmasının zorunlu olmadığını ve İzonomi ile hem eşitliğin hem de özgürlüğün sağlanabildiğini söyleyen Karatani, İzonominin hükümransız ama yasalara bağlı, yönetensiz ama işleyen bir toplum sa

Tartışmalarım

Resim
               Her şey bilgisayarımdaki ‘Tartışmalarım’ adlı klasörün açığa çıkması ile başladı. Birkaç senedir karşılaştığım ve karşılaşacağımı öngördüğüm sorunların, yaşadığım güzel şeylerin ve aldığım ya da alacağım kararların bir savaşını içeriyordu. Bu münakaşalar bazen iki taraflı bazen de çok daha kalabalık olabiliyordu. Keşfeden kişinin sorusu ise, her bir düşüncenin bana ait olması ve benim her birini de savunmamdı. Üniversite ve bölüm tercihimden tutun, bir buluşmada başıma gelenlere kadar hemen her konuda çokça ‘ben’ ve çokça savunma…          Meditasyon falan mıydı bu bilmiyorum. Kasıtlı olarak haydi kendimle tartışayım dememiştim. Sadece devamlı olarak yaşadığım bu durumu yazıya dökmek istemiştim çünkü onlar uçup gitmesini istemediğim düşüncelerdi. İlk tartışmamdaki konuya ve düşüncelerime baktığım zaman, daha büyük bir anlam kazanıyor benim için. Bu muydu senin derdin yani? Şu hale bak! Neleri, nasıl düşünüyorsun.?! Yer yer dışarıdan aldığım görüşler de var tabi, ha

Yol Üzerine

Resim
Yolculuk sırasında akla gelenler; uzak kalacağımız ve yakınlaştığımız arasındaki kıyaslarımız; geçen her km’de değişen duygu-durumlarımız ve düzene girmek bilmeyen küçük heyecanlara sarılmış kalp ritimleri … Benim için tüm bu durumlar çok çekici. Çünkü öylesi büyüleyici, öylesi bir konum ki; ne kimselere yakın; ne kimselere uzak . Yalnızca çırılçıplak kendiliğim. Olmak istediğim gibi: yadırganamaz, yargılanamaz bir ben. Sanki etrafım önyargılar ormanına kapalı… Ne bir yere bağımlıyım, ne de elimdeki tütünden bağımsız. Ama bileklerimdeki kelepçeyi, istediğim yere ben takıyorum bu durumda. (Buraya kendi iç huzurum için bir not düşme ihtiyacı hissediyorum: Kelepçemi neye ve nereye taktığımı ya da istediğim zaman onu taktığım yerden sökebilmem, “kendi özgürlük kavramım” içindedir). Kimi insan, bulunduğu yeri terk etmeyi, aşağılık bir kaçış olarak tanımlar. Kimileri ise (yani yolu, yolculuğu sevenler) aldığı muazzam hazdan sağı solu duyamayacak halde; yalnızca, aracın üzerind

Sürüklenen Küçük Hayatlar

Resim
Yeni bir hayat kurma isteği yalnızca mutsuz insanların isteği midir yoksa her şeyi yoluna koyanın da içinde böyle bir istek var mıdır? Bir boşluğa mı dalarız yoksa baktığımız yer baktıkça mı anlamsız bir hal alır ve bulanıklaşır? Gözlerimizi ayıramadığımız zamanlarda kafamızda aslında ne vardır ya da bir şey var mıdır? Her seferinde kendi kendime tonla soru sorduğum ve cevaplayamadığım gece yarıları, bu yazıların kaynağıdır. Gün içinde olanlar kafamda şerit içinde akar ama genellikle gün içinde ol(a)mayan yön verir bana. Ne demişti Adanalı hırsız, yaptıklarım için pişman değilim; aklım hala yapmadıklarımda! Ve ardından gelen yancısı da eklemişti, bu hayatta unutulan değil iz bırakan ol! Düşününce şöyle bir sonuca ulaşıyorum: Hepimiz, kendimizi bu cümleler üzerine inşa etmeye çalışıyoruz. Sadece Adanalı hırsız ile bizi ayıran ufak bir fark var. O da yöntemlerimiz. Biz emeğimizi ucuza satıyor, senelerce bir şeyler ezberliyoruz ve ezberlediklerimizi zamanı geldiğinde kağıtlar

Günaymışlı İyi Uykular'dan Boş Bir Tavsiye

Resim
Farklı blog sitelerinde, tavsiye veren sayfalarda ve bir arkadaşımın babaannesi ile ettiğim sohbet sonucu anladım ki: Bir şeyler önerirken, hep “olumlu” olana yönlendiriyoruz. Hem uzman olmamıza da gerek yok. Nuriye Teyze tıp fakültesini ameliyat olmaya gittiği yerden ibaret görüyor, herhangi bir diploması falan da yok, ama onun için “Zeytinyağı sürelim geçer.” çok sihirli bir cümle. Ve bunu hemen her şeye söyleyebilir ya da yapabilir. Velhasılıkelam, anladım ki ben de tavsiye verebilirim. Pek de hatırı sayılır miktarda olmamakla birlikte uyguladığım deneylerin sonuçlarını neden aktarmayayım ki? Ama farkımı ortaya koyacağım tabi ki! Ben size uçan renkli kuşlarla dolu bir mekâna ışınlanmayı, bembeyaz çamaşırların hiç kirlenmediği bir cennet bahçesine gitmeyi ya da ağır bir misafir sofrasının ardından bile bulaşık bırakmayan mutfak lavabosunun sırrını vermeyeceğim. Sizlere, ağzınızda zift tadıyla berbat bir sabaha nasıl uyanacağınızı söyleyebilirim. Evdeki karınc

Sivriltmek İçin Törpülenmiş Sitem

Resim
Dalga geçmek, taşlamak, hicvetmek, yermek, aşağılamak… Ne derseniz deyin ama söyleyecek çok sözüm var. Bilin bakalım neyim yok? Dilim, diyeceğimi düşünüyorsanız yanıldınız. Benim sokağım yok. İşçi emeklisi ebeveynlerimin küçük çocuğu olarak, iki evladının da sahip çıkmadığı Ayşe Teyzenin vefalı komşusu olarak, ders saatleri yüzünden güneşten önce doğmak zorunda olan zoraki bir öğrenci olarak, derdimi anlatabildiğim bir yer kalmadı. Bir parkta oynadığımızı düşünün. Hepimiz oynuyoruz o parkın çimlerinde... Hepimizin de bir parka getireni var; anne, baba, abla vs. O an oturan çocuk kalkınca sen eğlenecektin salıncakta ama biri koşup oturdu, ama senin sırandı. Gidip çocuğa söyledin ve tepende onu parka getireni buldun: Büyük Abi. Sen de kendi büyüğünü çağırdın hemen ama ne fayda… Yaşadıklarımızdan yakınmak bu örneğe dönmüş durumda. Legal severler derneğinden falan birileri atlayıp hemen bana tonla palavra sunacaktır. Eskiden onlara, “Kimi kime şikayet ediyorsun?!”

Anmalı Yazılar -2 Nietzsche (Üstinsan)

Resim
  Bu seriye alışmak gerekiyor artık. İçimizde kalanları döke döke, mezarda ters çevirene kadar birilerini anıyoruz. Kendi kendimize değerlendirip, en sonunda olmayan bilgimizle sonuç paragrafına kafa atıyoruz.   Bugün yine derin bir konuyu ele almak isterdim ama yine o kadar bilgi sahibi değilim. Gerçekten sadece boşu boşuna yazdığımı düşündüğüm oluyor bu yüzden. Ama yazmak bir tutku benim için ve engel olmak istemiyorum. Bu sebepten hemen konuya giriyorum: Üst İnsan!   Nietzsche’nin bu kavramını irdelemeden önce, hemen bir öncesine bakalım. Hemen her kitabında, “olması ve olmaması” gerekenleri belirtmiş; bu edinimlere sahip bireyin bir başka olduğunun sinyallerini alttan alta vermişti. Topluma, nesnelere, fikirlere, özellikle de ahlak kavramına bambaşka bakıyordu Nietzsche. En sonunda kendi deyimiyle “başyapıtı” olan ve son yapıtı da olan “Böyle Buyurdu Zerdüşt” te bu meseleye bir nokta koydu.   Bizler, Nietzsche’nin nokta koyduğu mürekkebin akmasının eseriyiz. E