Anmalı Yazılar -2 Nietzsche (Üstinsan)


  Bu seriye alışmak gerekiyor artık. İçimizde kalanları döke döke, mezarda ters çevirene kadar birilerini anıyoruz. Kendi kendimize değerlendirip, en sonunda olmayan bilgimizle sonuç paragrafına kafa atıyoruz.


  Bugün yine derin bir konuyu ele almak isterdim ama yine o kadar bilgi sahibi değilim. Gerçekten sadece boşu boşuna yazdığımı düşündüğüm oluyor bu yüzden. Ama yazmak bir tutku benim için ve engel olmak istemiyorum. Bu sebepten hemen konuya giriyorum: Üst İnsan!
  Nietzsche’nin bu kavramını irdelemeden önce, hemen bir öncesine bakalım. Hemen her kitabında, “olması ve olmaması” gerekenleri belirtmiş; bu edinimlere sahip bireyin bir başka olduğunun sinyallerini alttan alta vermişti. Topluma, nesnelere, fikirlere, özellikle de ahlak kavramına bambaşka bakıyordu Nietzsche. En sonunda kendi deyimiyle “başyapıtı” olan ve son yapıtı da olan “Böyle Buyurdu Zerdüşt” te bu meseleye bir nokta koydu.

  Bizler, Nietzsche’nin nokta koyduğu mürekkebin akmasının eseriyiz. Elbette bu halde olmamızın tek sebebi bu değil, ama en azından yiğidi öldürün hakkını yemeyin, Zerdüşt’ü okuyup nihilist kafaya girmeyen kaç kişi vardı çevrenizde? Hala çocuk-genç-yaşlı okuduğu zaman etkileniyor. Yalnız fikirsel olarak da değil, edebi olarak da çok kuvvetli buluyorum ben Zerdüşt’ü. İçine çeken örgüsü, zevkli anlatımı, düşündüren diyalog ve düşünceleri ile hayatımın son birkaç senesine zevk katıyor…
Üst insan olmak… “Ben” olmak. ‘Sen kimsin?’ sorusuna sunulan kalıplar dışında bir yanıt verebilmek. Kendini bilmek… ‘Kusursuz’ olmak… Zerdüşt, tam da böyle birinin elçisi ve hatta kendisiydi. İnsanlara bunu müjdeledi. Bağırdı onlara, “(…) Ey uykulu solucan çık! Çık! Ötüşüm uyandıracak seni.” diye.

  Uyandılar mı? Hayır. Çünkü Zerdüşt, gelmesi gerekenden erken gelmişti. Şimdi seneler sonra, bu soruyu kendimize yöneltelim: Uyandık mı? Bu soruya istediğiniz cevabı verin. Doğru ya da yanlış, her hâlükârda ya kendinizi kandırıp ruhsal bir mastürbasyon yapacaksınız ya da acı gerçeği gözler önüne sereceksiniz.
  

  Zerdüşt şöyle bir şeyler buyuruyor daha kitabın başlarında: “İnsan, hayvanla Üstinsan arasına gerilmiş bir iptir, uçurum üstünde bir ip.”

  Kendi hayatıma dönüp bakınca bu uçurum üzerindeki ipi ve kendimi görebiliyorum. Ben neyim sorusunu sormaya gelmeden, üzerime yapışmış zoraki bir etiketim var benim: ÖĞRENCİ
İster istemez ipin içinde doğanlarız biz! Kurtulursak, ipte bir tiftik oluşur. Bakın o tiftiğe, evet! Toplumsal çözülmeden başkası değil bu!

  Konuyu alıp götürmeme izin vermeden hemen geri dönüyorum:
İnsan = ÖğrenciHayvan = Belgesiz İnsanÜstinsan = Yürüyen Devlet
  Bu çıkarım da neydi şimdi derseniz hemen size küçük tanımlar yapayım:
Öğrenci = Öğrenen ( Bizim ön kabulümüz ise ‘okulun ezilen sınıfı’ olacak. )Okul = Devletin belki de en yaşamsal propaganda aygıtı.
  Koskoca Üstinsanı eşlediğimiz şeye bir bakın… Buna sebebiyet vermek bile yok olmak için yeterli benim için… Çünkü benim için Üstinsan, çocuğu olmayan birinin çocuk parkına bakışıdır: imrenerek, duygulanarak, öfkelenerek, umutlanarak. Ve Dersimli bir ananın, Munzur suyunda evladını aramasıdır. Üstinsan önemlidir. Çünkü o bilimsel değildir. O yalnızca “olması gerektiğine inanılan”dır. Olabilir ya da olamaz bir şey değildir…
  Ursula K. Le Guin’i de anacak olursak, Mülksüzlerdeki devrim süreci cümlelerine ithafen ben de diyorum ki: Üstinsanı satın alamazsınız. Ama Üstinsan olabilirsiniz! Üstinsan ya ruhunuzdadır ya da hiçbir yerde değildir!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kojin Karatani'nin İzonomi ve Felsefenin Kökenleri Kitabından Kesitler ve Değerlendirmeler

Sürüklenen Küçük Hayatlar