Kojin Karatani'nin İzonomi ve Felsefenin Kökenleri Kitabından Kesitler ve Değerlendirmeler

Kojin Karatani, İzonomi ve Felsefenin Kökenleri kitabını yazarken felsefenin ve demokrasinin Antik Yunan özelinde İyonya’dan geldiğini ortaya koymak ve Dünya Tarihinin Yapısı kitabına bir katkı olarak planlamıştır.

Marx’ın üretim araçlarını alarak mübadele tarzlarına revize ediyor ve inceleme yöntemi olarak kullanıyor. Temel argüman olarak demokrasinin ve felsefenin neden İyonya bölgesinde ortaya çıktığını, felsefi düşündeki İyonya etkisini ve bugünkü demokrasi anlayışımız ile neden sorunlarımızı aşamadığımızı ortaya koyarak İyonya’nın izonomisini derinden inceliyor. ‘Atina’yı bırak İyonya’ya bak’ diyen Karatani, demokrasinin temelini izonominin bir yozlaşması olarak tanımladığından bugünün demokrasisine eleştirel bakmamızı sağlıyor.

Demokrasi anlayışındaki eşitlik ve özgürlük kavramlarının çatışmasının zorunlu olmadığını ve İzonomi ile hem eşitliğin hem de özgürlüğün sağlanabildiğini söyleyen Karatani, İzonominin hükümransız ama yasalara bağlı, yönetensiz ama işleyen bir toplum sağladığını ortaya koyuyor.

Eşitsizliklerin temelinde demokrasi yatmaktadır ve biz bunu ilk uygulayan (izonomiden ayrılmış hali ile) toplumlarda görmekteyiz. Yunan anakarasında ya da Atina’da sınıfların oluşmasını, eşitsizliklerin varolmasını hatta köleliğin meşrulaşmasının bizzat demokrasi savunucuları tarafından yapıldığını gözler önüne seren Karatani, İzonomi işleyen toplumlarda değil köleliğin bir sınıf ayrımı dahi olmadığına işaret ediyor. Demokrasilerin çözümünün de burada saklı olduğunu söylüyor.

Demokrasinin oy hakkı verme sebebinin insanın değerli görülmesi olarak değil, eşitsizliğin altında ezilen kitlelerin eline bir güç verme olarak gören Atinalılara karşın bugünkü halinin ittiği çıkmaz sebebiyle değersiz görmekteyim. Oyların temsili boyuta indirgenmesi ve bireylerin farklı yollarla ‘demokrasiye sıkıştırılarak’ kafa sayısına dönüştürülmesi ve birkaç yılda bir kendilerini ekranlardaki yüzdelik dilimlerde arayışıyla değersizleşmeleri, D tipinin (İzonomi, komünizm, anarşizm…) güçlenmesi ile demokrasinin mevcut halinin yıkılması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu gerekliliğin bir sebebi de B ve C mübadele tarzlarının kendilerini yeniden üretecek -ve fakat A tipine olan özlemin açığa çıkararak kendini yıkacak- olan aygıtlara sahip olmasında gizlidir.

Felsefi düşünden bağımsız olmayan dünya tarihini okurken dönem düşünürlerini de bölgesel ve etkisel ele alıyor. İyonya doğa felsefesinin öncüllerinin A tipi mübadelenin savunucuları olarak göstermesi ve İzonominin B ve C tiplerine karşı bir duruş sergilediğini savunması; karşılarına da onları yalnız ‘fizik’ bilimini yaratanlar olarak ele alanları ve Platoncuları, Aristotelesçileri koymaktadır. Bu görüşler birbirleri ile şüphesiz savaş halindeydiler.

Felsefi savaşın sebebinde yatan ‘madde’, İyonya düşünüşünde kendiliğinden hareket edebilmekteydi fakat karşı taraf için madde bir ‘şeye’ bağlı hareket etmeliydi. Felsefenin dünyaya ve insanlar üzerine etkisini en net şekilde burada görebilmekteyiz. Maddeyi özgür kılan İyonya düşünü kendilerini de özgür kılarken maddeyi bir şeylere bağımlı kılanlar bu düşünün etrafında benzeri bir toplum kurmuşlardı ya da tıpkı bugünün demokrasisinde olduğu gibi gördükleri şekilde düşünmeye başlamışlardı.

Maddenin bağımsızlığı ile kendilerini de bağımsız kılan İyonya düşünürleri dönemlerinde yalnızca gönüllü olarak kendi polislerine bağlılardı ve esasen kozmopolise bağlılardı. Hem Yunan hem Asyalı ve aslında ikisi de olmamaları, en önemli düşün şartlarından biriydi ve bu sayede etnik merkeziyetçilikten uzak durabilmişlerdi.

Doğa felsefesi deyip geçilemeyecek olan İyonya düşünü birçok tavrı beraberinde getiriyordu. Zanaat sevgileri ve emeği hor görmemeleri onların insan sevgisine ‘nomos’ üzerinden değil, doğa veya physis üzerinden yaklaşmaları sayesindeydi. Böylelikle kölelik düşüncesi ortadan kalkıyordu ve doğa felsefelerini bir toplumsal felsefe haline de getiriyordu. Etik üzerine düşünleri de ‘bireyin kendi başına bir dünya’ (mikrokozmos) olmasından ileri geliyordu. Homeros’un insanları yönlendirme mekanizması olarak mitolojiyi ele alması da bu geleneğin din eleştirisinde en açık örneğiydi.

Yerleşim yeri azaldıkça hareketi kısıtlanan ve İzonomi düşününde olması gerek özgürlüğün kısıtlanması yeni arayışlara soktu ve çoğulcu demokrasi kaçınılmaz hale geldi. İzonomiye dönme çabaları demokrasiye iterken bu durum tiranlığa yol açacaktı. İyonya sonrası düşün güvenlik ve organizasyonun, bağımsızlık uğruna teslimini eleştiriyordu.

Bir başka fark olarak da ikili dünya anlayışının varlığını görmekteyiz. İyonya’da ortaya çıkmayan bu ikilik, sonrası dönemde ardıllarca benimsenecekti çünkü gördükleri hür bireylerden çok B tipine uyum sağlayan bireylerdi.

Felsefi olarak ayrılmaları bir yana devamlı olarak İyonya Okulundan beslenen sonraki düşünürler, belirli farklarla kendilerini ayırmışlardır. Tek bir asli töz yerine çoğulculuğun gelişimi en iyi örneklerden biridir.

Bir başka önemli nokta ise kozmopolis halinin varlığında yaşayanlar ile sonrası dönemde gösterilen ‘direnişti’. Bu direniş imparatorluğun dünyevi siyasete katılmak ve bir yandan da halen zihnin dinginliğini muhafaza etme çabasıydı.

Faydalanacakların dikkatine! Bu paylaşım DTCF Sosyoloji Bölümü arşivlerinde bulunmaktadır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anmalı Yazılar -2 Nietzsche (Üstinsan)

Sürüklenen Küçük Hayatlar