UYARMADIK DEMEYİZ



Bir okul dergisi için yazdığım yazı.



Yazının devamının gayet rahat bir üslupla ve net eleştirilere yer vererek yazılacak olması umarım sizleri rahatsız eder, çünkü etmeli, çünkü hepimiz bu hataları yapıyoruz. Eğer eyleminiz birilerini rahatsız ediyorsa, ancak o zaman yaptığınız eylem işe yarıyordur. Karşıdakini düşünmeye zorlamak kadar hoş bir şey henüz bulamadım. Gerçi sabahın ilk çayı ile yarışabilir mi bilmiyorum ama, yeri ayrı olduğu için bu sıralamaya dahil etmeyeceğim.

Rahatsız olma demişken, sokakta rahatsız olduğunuz şeyleri bir düşünün. Neyse şimdi düşünmekten vazgeçin, çünkü hiçbir işe yaramayacak. Hepimiz hemen her şeyden rahatsız oluyoruz, bazen de direkt olarak nefret ediyoruz. Reklamlar mesela... Kafanızı çevirdiğiniz her yerde, kullandığınız hemen her alette...Vitrinler ve raar meselâ, hele o raardaki dergiler yok mu... Dergiler... Her sayfasında, yazarının kendini özgür kıldığı ve okuyucusuna ulaştığı, harika fırsatların kapılarına koçbaşı ile giriştiğimiz yerler. Ya da içinde yazandan çok, dışındaki parlak mı parlak renk cümbüşlerinden oluşan o ciltli kapakları ve ciddiyetsiz dizgilerinden, kendimizi kör olmaya mahkûm hissettiğimiz kâğıt parçaları... Şimdilerde, bol makyajlı tipleri andırıyor dergiler. Dışarıdan bakınca “Ooo güzele benziyor.” diyerek aldığımız, içini açıp 10 saniye göz gezdirdiğimizde “Ben buna mı para verdim?!” diyerek bir yerlere koyup, orada unuttuklarımızdan bahsediyorum. Bakmayın öyle dediğime, elbette emeğe saygım sonsuz. Ama lütfen beyin kapasitesi fallik dönemde kalmış olanlar için içerik üretmekten vazgeçin!

Hemen hemen herkes mutlaka bu kısma kadar, yazıya ters bir bakış atmıştır. “Sen ne yaptın ki?” diyenleri de duyar gibiyim. Ben seneler önce ‘pembe kapaklı’ kitapları bir kenara koydum. İçinde hiçbir mesaj olmayan, bir dert anlatmayan, topluma dokunmayan, bir bilgi vermeyen, yalnızca zevk için yazılmış olan pembe kapaklı kitaplar. Uzağınızda aramayın bu kitapları, şimdinin en popüler kitaplarından “Sen 17 Yaşımsın” vb. var dibinizde. Ne öğretici ne sanatsal... (En yakın edebiyat öğretmenine gidip bunun yeni bir tür olduğunu ve gereksizler ismi verilmesi gerektiğini söylemeliyiz sanırım.)


Şimdi eleştirdiğimiz dergilere bir bakalım. Hepsi de tirajı on binlerle söylenen dergiler. Ve okulunun dergisine yazdığından çok düzeltme yaparak katkı sunmaya çalışan 17 yaşında bir çocuk, hepsini taşlıyor. Komik gözüktü değil mi? Komik elbette. Ama karşınızdakinin canını yakmak için değil uyarmak ve olumlu bir eleştiri yapmak için taşlıyorsanız, küçük taşlar atmaya başlamalısınız. Her hissetmediği taşta, bir büyüğünü seçip atarsınız, hissedene dek. İşte yaptığımız bu. Küçük bir taş olmasının sebebi de bu.

Biz bu tür dergilerin yaydığı zırva virüsünden korunuyoruz. Kaliteli bir dergi popüler kültür ürünü bir yazar adı eklemek ve üzerinden prim yapmak; egolarımızı yarıştırmak; cinsiyetçi içerikler koymak; pahalı kağıtlara basınca içeriğinin değerinin artacağını sanmak gibi işler yapmaz. Kalemlerimizi hep beraber kaldırmadığımız sürece de bir değişim bekleyemeyiz.

Yazılı haftalarında dahi hoşça kalın!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anmalı Yazılar -2 Nietzsche (Üstinsan)

Kojin Karatani'nin İzonomi ve Felsefenin Kökenleri Kitabından Kesitler ve Değerlendirmeler

Sürüklenen Küçük Hayatlar