Eleştirileri ve Eleştirmenleri Eleştiren Kendince Bir Eleştiri


    Ne kadar da eleştirili bir başlık değil mi? Şimdi bu başlığın altında bir yığın gevezelik yaparak, entelektüellik kasabilirim galiba… Ama ne yazık ki benim sanat anlayışım falan yok. Bir bilgim de yok. Aklıma geleni, öylece yazarım. Bu yüzden yazdığım da eleştiri niteliği falan taşımayacak. Sanata dair aklımda olanları da zaten Fecr-î Ati topluluğu belirtmiş: Sanat şahsi ve muhteremdir. 
  Bu konu metroda ilk aklıma geldiğinde, başkasını eleştirmek ne demek, sen kimsin ya, diye çıkıştım. Sonra bir dil anlatım dersinde fark ettim ki benim yaptığım da bir eleştiri idi.
İnsan, sosyalliğinden ötürü devamlı olarak başka bireylerin ya da ortaklıkların ortaya çıkarttığı şeylerle rastlaşır. Örneğin siz bu yazıyı okurken bana hak verirsiniz ya da vermezsiniz. Bu da, aslında sizin bu yazıyı bir iç mukayeseden geçirdiğiniz anlamına gelmez mi? Ya da hak vermekten çok, üslubuma takıldınız. Neden bu kadar rahat ya da ciddiyetsiz dediniz, kendinizce bir değerlendirme yaptınız.
  Gelgelelim şu edebi değeri olan eleştirilere… İlk şart: Yetkin olmak! Ne demek yetkin olmak? Senin, benim sözümüz kabul olmuyor mu? Olmuyor. Kendimizi, konuştuğumuz alanda kanıtlamış olmamız gerekiyormuş. İkinci şart: Boynunuzda fular olmalı! Aklınıza getirin hemen günümüz eleştirmenlerini…
  Bacak bacak üstüne atılmış, boyuna fular dolanmış, masaya kağıtlar saçılmış, kalemlerin hepsi açılmış, sinsi habercilerden kaçılmış, yabancı sözcükler cümle içerisinde kullanılmaya hazırlanmış… Ne zormuş eleştirmen olmak…

  Ben başlığı değiştireyim. Bu şartlar altında ne eleştirmen olurum ne de eleştiri yazmaya kalkarım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anmalı Yazılar -2 Nietzsche (Üstinsan)

Kojin Karatani'nin İzonomi ve Felsefenin Kökenleri Kitabından Kesitler ve Değerlendirmeler

Sürüklenen Küçük Hayatlar